Oğuz Göçleri.

 



Oğuz Göçleri.
Oğuz göçleri daha devlet yıkılmadan önce, hatta devletin kuvvetli bulunduğu dönemde iç çekişmeler yüzünden başlamış, devlet yıkıldıktan sonra da önemli göçler olmuştur. a) Mangışlak. X. yüzyılın başlarında çıkan bir çekişme sonucunda bir grup Oğuz, Hazar denizinin doğu kıyısındaki gayri meskûn Siyahkûh yarımadasına göç ederek burayı yurt edinmişti. XI. yüzyılda Mankışlak, Moğol istilâsından sonra Mangışlak diye anılan bu bölgeyi Kâşgarlı Mahmud Oğuz ülkesinden bir yer olarak tarif eder. Mangışlak Oğuzları’nın X. yüzyılda bir devletleri olduğu, Alparslan devrinde bu devletin başında Kafşut isimli bir beyin bulunduğu bilinmektedir. Mangışlak’taki Oğuz Yabgu Devleti’nin başındaki bey XI. yüzyılın sonlarında melik unvanı ile anılmıştır. İbnü’l-Esîr’e göre Hârizmşah Atsız b. Muhammed, 1128’den önce Mangışlak’ı yakıp yıkarak buradaki Oğuz Yabgu Devleti’ne son vermiştir.
b) Uzlar. XI. yüzyılın ortalarında Karadeniz’in kuzeyindeki topraklara bir Oğuz grubu gelmiş, Ruslar bu Oğuzlar’ı “Tork” (Türk) adıyla anmıştır. Ruslar’ın yine Türk kavimlerinden olan Peçenek ve Kıpçaklar’a Tork demeyip bu adı sadece Oğuzlar’a vermeleri dikkat çekmektedir. Bu Oğuzlar’ın Kıpçaklar’ın hücumuna uğrayarak İdil’i geçip Karadeniz’in kuzeyine göç etmek zorunda kaldıkları anlaşılmaktadır. Kıpçaklar da aynı yıl (1054) veya ertesi yıl Oğuzlar’ın arkasından Karadeniz’in kuzeyindeki topraklara gitmişlerdir. Rus kaynaklarına göre Torklar 1055 yılında batıdaki Özü (Dinyeper) ırmağına ulaşmışlar, fakat beş yıl sonra Rus prensleriyle giriştikleri savaşı kaybederek Aşağı Tuna’ya doğru göç etmişler ve Aşağı Tuna boyları ile onun kuzeyindeki yörelere gelmişlerdir. Bizanslılar onları Uz (Uguz) diyerek kavim adlarıyla anmışlardır. Uzlar burada daha fazla kalmamışlar, 1065’te Tuna’yı geçip Balkanlar’da geniş bir alanda akına çıkmışlardır. Fakat büyük bir kısmı bu akın sırasında eski düşmanları Peçenekler’in hücumları, şiddetli soğuklar, salgın hastalıklar ve bilhassa açlık sebebiyle telef olmuştur. Bu felâket yüzünden esasen nüfusları fazla olmayan Uzlar siyasî bir güç olmaktan çıkmışlar, hatta varlıklarını bile koruyamamışlardır. Bazı oymaklar Bizans’a sığınmışlar, diğerleri ise kuzeye gidip Rus prenslerinin hizmetine girmişlerdir. Bizanslılar, kendilerine sığınmış olan Uz oymaklarına Balkanlar’ın bazı yörelerinde ve bilhassa Makedonya’da yurt vermişler, bu Uzlar, Malazgirt Savaşı’nda Bizans ordusunun sağ kolunda yer almışlardır. Savaş sırasında Bizans ordusundaki Uzlar’ın büyük bir kısmı Peçenekler ile birlikte Selçuklular’ın tarafına geçmiştir.
c) Selçuklular. Oğuzlar’ın Kınık boyuna mensup olan Selçuklu hânedanının atası Subaşı Selçuk, Cend’de müslüman olmuş ve orada ölmüş, en büyük oğlu İsrâil babasının sağlığında Arslan Yabgu unvanını alarak kendisini Oğuzlar’ın hükümdarı ilân etmişti. Arslan Yabgu’nun 1020 yılında buyruğundaki kalabalık bir Oğuz kitlesiyle Buhara Hükümdarı Karahanlı Ali Tegin’in müttefiki olarak Buhara’nın kuzeyindeki Nûr yöresinde yaşadığı görülmektedir. Arslan Yabgu, Gazneli Mahmud tarafından hile ile yakalanıp Hindistan’da bir kalede hapsedildi. Bu olayın ardından Arslan Yabgu’nun emrinde bulunan 4000 çadırlık Oğuz kitlesinin beyleri Selçuklular’dan zulüm gördüklerini, artık onların hizmetinde kalmayacaklarını söyleyerek Gazneli Mahmud’dan kendilerine Horasan’da otlaklar vermesini istediler. Sultan Mahmud da alacağı vergileri düşünerek Oğuzlar’ın bu isteklerini yerine getirdi. Bu Oğuz topluluğunun başında bulunan Göktaş, Buka, Yağmur ve Kızıl adlı beyler bir süre sonra Horasan’da yağma akınlarına başladılar. Bu durum Gazneli Mahmud’u kızdırdı ve hepsini ülke dışına çıkardı. Ancak daha sonra oğlu Sultan Mesud başlarına Gazneli bir emîr koyarak onları hizmetine aldı. Selçuklular’ın daha sonra Gazneli İmparatorluğu’nun en değerli eyaleti olan Horasan’ı ellerine geçirip Büyük Selçuklu Devleti’ni kurdukları (Mayıs 1040) haberinin duyulması üzerine Seyhun boylarından, Balhan dağlarından, muhtemelen Mangışlak’tan bölgeye göçler başladı. Selçuklu Devleti göçüp gelen Oğuz topluluklarından hepsini bir anda hizmetine alamadığı için bazı topluluklar İran ve Suriye’de kendi başlarına fetihlere giriştiler. Filistin, Suriye’nin bir kısmı, İran’ın bazı bölgeleri bu şekilde Oğuzlar’ın eline geçti. Bu dönemde bazı Oğuz beyleri emirlerindeki 800-1000 kişilik birliklerle Türk asıllı olmayan küçük hânedanların hizmetine girdiler. Malazgirt zaferiyle (1071) Oğuzlar’a Anadolu’nun yolu açıldı. Bu kanaldan sadece göçebe topluluklar değil yarı göçebe topluluklar, yerleşik zümreler, âlimler, şeyhler, dervişler, tâcirler, zanaatkârlar da Anadolu’ya geldiler. İki asır boyunca süren bu göçler neticesinde Anadolu gerçek bir Türkistan oldu. Öte yandan Orta Asya’dan yapılan göçler sırasında bazı gruplar Anadolu’ya gitmeyerek İran veya Arran’da kalmış, bu göçlerin sonunda İran’ın Fars, Hûzistan gibi bölgelerinde bazı beylikler ortaya çıkmıştır. XIII. yüzyılın ilk çeyreğinde Arrân’da “karıncalardan çok” Oğuz Türkü’nün toplandığı kaydedilmektedir. Göçlerin yapılmasında Kıpçak ve Kanglı sıkıştırmaları, Karahıtaylar’ın baskıları ve Moğol istilâlarının da önemli etkileri olmuştur.
01. Kayı
02. Avşar (Afşar)
03. Kınık
04. Eymür
05. Karkın
06. Bayındır
07. Salgur (Salur)
08. Üregir
09. Çepni
10. İgdir
11. Bayat
12. Alayuntlu
13. Kızık
14. Yazır
15. Dodurga
16. Beydili
17. Büğdüz
18. Çavuldur (Çavundur)
19. Yıva
20. Döğer
21. Karaevli
22. Peçenek
23. Alkabölük
24. Yaparlı

Yorumlar

Popüler Yayınlar