Osmanlı'nın Kanatlı Atlıları: Deliler




         Osmanlı'nın Kanatlı Atlıları: Deliler


Meşhur Bizans tarihçisi Laonikos Halkokondilis’in “Delilerle karşılaşan düşman, öncelikle neyle karşı karşıya olduğunu, nasıl bir varlıkla savaştığını, karşısındakinin insan mı insan dışı bir varlık mı olduğunu anlamaya çalıştığı için şaşkınlık içinde kalır” ifadeleri ile anlattığı Deliler, Spartaküs’ün atlılarından ve antik dünyanın mitolojik tüm savaşçılarından çok daha gerçekçi ve güçlüydüler. Balkanların fethi ile ortaya çıkan Deliler, Osmanlıların klasik çağı boyunca ordunun en önemli savaşçı sınıfı ve Avrupalıların korkulu rüyası oldu.

Bir gaza devleti olarak kurulan Osmanlıların Rumeli’deki başarılı ilerleyişinin daha da uçlara taşınması ve fetihlerin daha sistematik bir boyut kazanması ile Sultan Murad Hüdâvendigar zamanında orduda köklü bir yapılanmaya gidildiği bilinmektedir. Bu bağlamda Osmanlıların Balkanların içlerine doğru ilerleyişi, gerek coğrafi şartlar gerekse de askeri koşullara bağlı olarak farklı ve etkin bir askeri sınıfın oluşmasına ihtiyaç doğurdu. İşte bu meyanda düşmana korku salma kaygısı ile Balkanlar'da yeni bir askeri sınıf ortaya çıkmıştı. Yırtıcı hayvanların kürklerinden yapılan, o hayvanları andıran kostümler giyen ve saldırgan davranışları ile karşısındakilere korku salan bu yeni süvari sınıfı görünüşü ve davranışları sebebi ile Deliler olarak anıldılar.   
Bu yeni askeri sınıfın I. Murad döneminden itibaren var olageldikleri 15. yüzyıla kadar net bir askeri sınıf olarak Osmanlı ordu düzeni içinde yer aldıkları görülmektedir. Neşrî’nin eserinde 1444 Varna ve 1448 Kosova savaşlarında Deliler'in varlığı ve zaferin kazanılmasındaki açık katkıları net bir biçimde ifade edilmektedir. Erken dönemlerde Semendire, Bosna gibi Rumeli’nin önemli merkezlerinde ortaya çıkan Deli ocakları ilerleyen yıllarda hissedilen ihtiyaca karşı giderek yayıldılar ve güçlendiler. Deliler ilk başlarda sadece sınır muhitlerinde bulunan beylerin muhafızı durumundayken Baklanlarda fetihlerin artmasıyla birlikte çıkan iç isyanların ortaya koyduğu ihtiyaç sebebiyle hızlı bir büyüme göstererek kısa süre zarfında Balkanlar'da düşmana korku salan namı şöhretiyle Avrupa’ya yayılan bir askeri güç haline geldi. 16. yüzyıla gelindiğinde ise Deliler artık Osmanlı ordu düzenini vazgeçilmez bir unsuru haline gelmişlerdi. Kuruluş yıllarında yalnızca Rumeli’deki sınır beyliklerinde görev alan Deliler 17. yüzyıldan itibaren merkezde veziriazamın, Anadolu’daki vezir ve beylerbeyilerin maiyetlerinde de oluşturulmuş ve tamamen ücretli asker statüsüne kavuşmuşlardı.
Delilik mi Delikanlılık mı?
Bilindiği gibi lisanlar canlı unsurlardır. Yani kelimeler zaman içinde anlam farklığına uğrayıp eski anlamlarını yitirebilir yeni anlamlar kazanabilir. Bugün akıl sağlını yitirmiş kişi için kullanılan “deli” sözcüğü o günlerin dünyasında gözü kara, cesur, korkusuz manalarını da içeren bir ifadeydi. Dolayısıyla bu yeni askeri sınıfa halk Deliler derken akıl sağlığı sorgulanan dengesiz hareketler içinde olan kimseler olarak tanımlanmamaktaydı. Onların cesur ve korkusuz davranışları sebebi ile bu isimle anılır olmuşlardı. Bu durumu Delileri yakınen görmüş bir Fransız asker olan Alain Manesson’ın 1684 yılında yayınlanan Les Travaux de Mars ou l’Art de la Guerre adlı eserinden anlamak mümkündür.  Mallet, Deliler için “Bunlar öylesine cesurdurlar ki bir kralın hizmetine girdikten sonra, onları vazgeçirebilecek hiçbir ceza korkusu yoktur. Bu nedenlerden dolayı Türkler onlara Deli adını vermişlerdir ve bu ad, dillerinde “gözü pek” anlamına gelir” ifadelerini kullanmaktaydı.
Deliler'in Günlüğü
Deliler, Rumeli Beylerbeyi yahut bulundukları Bosna ve Semendire gibi sancak beylerinin emrinde bulunurlar, maaşlarını da bu beylerden alırlardı. Bağlılıkları ve cesaretleri ile tanınan Deliler doğal olarak da beylerin yakın muhafızları durumundaydılar. Beylerine karşı sadakatleri ile nam salan Deliler’in tarih içinde Yeniçeriler olmak üzere diğer askeri sınıfların karıştığı isyan vakalarının hiçbirinin içinde Deliler’in adı karışmamıştı.
Deliler, beylerin ve vezirlerin maiyetinde yer aldıkları için teşrifat ve seyir esnasında onların önlerinde yürür, görkemli elbiseleri ile göz kamaştırır, olası bir saldırıya karşı tedbir alırlardı. Savaş durumunda ise sefere çıkan ordunun en önünde giderek görünümleri ve çıkardıkları seslerle düşmana korku salarlardı. Askeri strateji açısından ise görevleri düşman hatlarını yarmak ve arkadan gelen süvarilerin mevzilerini açmaktı. Bunun yanında Deliler’in en can alıcı görevi düşman hatları hakkında istihbarat toplamaktı. Bunun yolu ise düşman mevzilerinden canlı asker esir ederek onları konuşturmaktı. 
Nasıl Deli Olunur?
Her ne kadar bir gaza devleti olsa da Osmanlı’da asker olmak kolay olmadığı gibi Deli olmak da hiç kolay değildi. Deli Ocağı’na katılmak Osmanlı'daki asker ocaklarının en zoruydu. Deli Ocağı’na katılmak için öncelikle fiziki olarak buna müsait bir yapıda olmak gerekiyordu. Fiziki açıdan boylu poslu olarak tabir edilen kişiler ancak Deli Ocağı’na kabul ediliyordu. Bundan başka cesur ve korkusuz biri olduğunu ispatlaması gerekmekteydi. Genelde Deliler halihazırda ordunun başka süvari sınıflarında bulunan kişiler arasından seçiliyordu. Savaşlarda kahramanlığını ispatlamış gözü kara bir seferde en az sekiz dokuz düşmanı halletmiş kişiler ya kahramanlığı ile dikkat çekip Deli Ocağı’nın ağası tarafından ocağa çağrılıyordu veya bu kişilerin ocağa başvurusu kabul ediliyordu.  Bu şartları sağlayarak Deli Ocağı’na alınanlar burada belli bir süre sıkı bir eğitime alınıyorlardı.
Osmanlı Tokadı
Her ne kadar kendilerine ait silahları bulunsa da Deliler’in en önemli özelliği silahsız da savaşmalarıydı. Burada fizik gücü, el ve kol kasları devreye girmekteydi. Eğitim aldıkları ocakta ellerini mermerlere vurarak çalışan böylece ellerini çok daha sert ve güçlü hale getiren Deliler yakın savaşta düşmanlarına tokat atarak saldırırlardı. Sertleştirilmiş ve güçlendirilmiş elleri ile öyle bir tokat atarlardı ki karşıdaki insan ölürdü. Bazı hatıralarda bu darbe ile askerlerin organlarının dahi dışarı çıktığını anlatmaktadırlar. İşte bu sert tokat bütün Avrupa askerlerinin korkulu rüyasına dönüşmüş ve tüm dünyada "Osmanlı Tokadı" olarak anılmıştı.  
Deli Teşkilatı
Deliler, delibaş adı verilen reislerinin emrinde altmış kişilik bölüklere ayrılırlardı. Yeniçerilerde orta adıyla anılan bu bölüklere Deliler’de “bayrak” adı verilmekteydi. Deliler yaygın bir biçimde Türklerden oluşmasına karşın Deli Ocağı’na kabul noktasında milliyet ve dinin bir bağlayıcılığı yoktu. Balkanlar'da Osmanlı himayesine girmiş Sırp ve Hırvatlardan da Deli Ocağı’nda alınanlar vardı, hatta Osmanlı hakimiyetindeki Lehler kendi deli ocaklarını dahi kurmuşlardı.
Delileri Osmanlı’nın diğer askeri birliklerinden ayıran en önemli özellikleri aslan, kaplan, sırtlan ve ayı benzeri hayvanların kürklerinden yapılan korkutucu bir görünümü olan kıyafetleriydi. Savaş esnasında rahat manevra yapabilmek için diğer birliklerin kullandıkları gibi zırh kullanmazlardı. Onların kendilerine ait “Serhatlik” adı verilen yüksek topuklu, sivri burunlu, arkasında mahmuzu bulunan ve genelde sarı renkte deri çizme veya ayakkabıları olurdu. Bunun dışında vahşi hayvanların derisinden yapılan ve üzerinde kartal tüyleri bulunan deli kalpağı adıyla anılan özel başlıkları vardı.  Deliler'in kendilerine ait özel bir mızrak, daha hafif çelikten dökülmüş özel bir kılıç, silahdar, bozdoğan, şeşper, gürz ve savaş çekici gibi kendilerine has savaş silahları bulunmaktaydı. Atları da ziyadesiyle süslenerek korkutucu bir görünüm kazandırılırdı. 
Deliler'in Sonu
Savaş meydanında düşmanı önce şaşırtan sonra korkutan görünüşleri ve cesaretleri ile düşmanın korkulu rüyası haline gelen, sadakatleri ile de beylerin en güvenilir muhafızı olan Deliler uzun yıllar Osmanlı ordusunun önemli bir gücü durumunda oldular. Fakat Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde Osmanlı askeri düzeni içinde yaşanan bozulmadan Deliler Ocağı da nasibini aldı. Artık işler klasik çağdaki gibi muntazam gitmemeye başlamıştı. Zaten ateşli silahların yaygınlaşması ve yaygın bir piyade silahı olarak kullanılmaya başlandığı bu dönemde artık eliler gibi bir süvari sınıfı da işlevini çoktan yitirmişti. Köroğlu’nun tüfek icat oldu mertlik bozuldu sözünün bir görünümü olarak artık bilek gücü korku salan bir üstünlük olma özelliğini yitirdiğinden Delilere de ihtiyaç kalmaz oldu. En nihayetinden II. Mahmud’un 1829 tarihinde Yeniçeri Ocağı’nı kaldırması ile birlikte Deliler Ocağı da kaldırılmış oldu. Böylece insanlığın gördüğü en dikkat çekici askeri sınıf da tarihe karışmış oldu.
Kaynakça
ALKAN, Mustafa, ‘’Osmanlı Devleti’nde Akıncı Ocağı’nın Sonu’’, Gazi Akademik
Bakış Dergisi, C. VII. Say.XIII. Ankara 2013, s. 109-112.
ASKERİ TERİMLER SÖZLÜĞÜ (İngilizce-Türkçe), Erkân-ı harbiye-i Umumiye
Riyaseti Özel Talimatname
ATÇEKEN, Zeki, BEDİRHAN, Yaşar, Malazgirt’ten Vatana Anadolu Selçuklu
Devleti Tarihi, Konya 2014.
BARKAN, Ömer Lütfi, ‘’Tımar’’ DİA, C. XII, s. 168-173.
Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Muhimme Defteri V, 441/1176.
BEYDİLİ, Kemal, ’’Yeniçeri’’, DİA, C.XLIII,İstanbul 2013,s. 450-462.
CELALZADE, Salih Çelebi,Hadikatü’s-Selatin,haz.Hasan Yüksel,H.İbrahim
Delice,Ankara 2013.
ÇALIK, Günay,‘’Sultan Baybars’ın Haçlılarla Mücadelesi’’, Gazi Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsi, Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2008.
ÇETİN, Cemal, ‘’Anadolu İskeleleri Ve Kara Yolu Bağlantıları (XVI. Yüzyıl
Sonları)’’, Uluslararası Sosyal Bilimler Dergisi, Say. 28, Sonbahar 2014, s. 350-352.
DANİŞMEND, İsmail Hami, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, Türkiye Yay. C. I,
İstanbul 1971.
_______________________, İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, Türkiye Yay. C. II,
İstanbul 1971.
DEVELİOĞLU, Ferit, KILIÇKINI, Neval, Büyük Türkçe Sözlük, İstanbul 1975.
GOODWİN, Godfrey,Yeniçeriler, Çev.Derin Türkömer,İstanbul 2008.
HALAÇOĞLU, Yusuf, ‘’Menzil’’ , DİA, C.XXXIX, s. 159-162.
___________________, XIV-XVII. Yüzyıllarında Osmanlılarda Devlet Teşkilatı
ve Sosyal Yapı, TTK Yay. Ankara 2014.
İNALCIK, Halil, Devlet-i Aliyye, C. I, İstanbul 2009.
KAFESOĞLU, İbrahim, Türk Milli Kültürü, Ötüken Yayınları,İstanbul 2012.
Kavanin-i Yeniçeriyan, haz: Tayfun Toroser, İstanbul 2011.
KÖPRÜLÜ, Mehmed Fuad, Bizans Müesseselerinin Osmanlı Müesseselerine
Tesiri, Ankara 2012.
KÖYMEN,Mehmet Altay, Selçuklu Devri Türk Tarihi, TTK Yay. Ankara 2004.
25
MAHMUD, Kaşgarlı, Divan-ı Lügat’it- Türk, Çev., Besim Atalay, C. I, TDK Yay.
Ankara 1985.
MERÇİL, Erdoğan, Gazneliler Devleti Tarihi, TTK Yay. Ankara 1989.
ÖZCAN, Abdulkadir,’’Devşirme’’,DİA, İstanbul 1994,C.IX,s. 254-257.
SEVİM, Ali, Anadolu’nun Fethi Selçuklular Dönemi, TTK Yay. Ankara 1993.
SEVİM, Ali, YÜCEL, Yaşar, Klasik Dönemin Üç Hükümdarı: Fatih, Yavuz,
Kanuni, TTK Yay. Ankara 1991.
SHAW, Stanford, Osmanlı İmparatorluğu ve Modern Türkiye, Çev., Mehmet
Harmancı, C. I, İstanbul 2008.
TARHAN, Nevzat, Psikolojik Savaş, İstanbul 2016.
TURAN, Osman, Doğu Anadolu Türk Devletleri Taihi, Ötüken Yay. İstanbul 2013.
UZUNÇARŞILI, İsmail Hakkı, Büyük Osmanlı Tarihi, C.II, Ankara 1988.
_________________________, ‘’Deliler’’ , Diyanet İslam Ansiklopedisi, C. III,
MEB Yay., İstanbul 1979, s. 516-521.
_________________________,Osmanlı Devleti’nin Merkez ve Bahriye Teşkilatı,
Ankara 1988.
_________________________,Osmanlı Devlet Teşkilatından Kapukulu Ocakları,
C.I, Ankara 1988.
_________________________,Osmanlı Devlet Teşkilatından Kapukulu Ocakları,
C.II, Ankara 1988.
ÜNAL, Mehmet Ali, Osmanlı Müesseseleri Tarihi, Isparta 2013.
ve Özel Talimatları, Ankara, Erkanı Umumiye Yay. 1956.
WHİTMAN, John E., Tarih Boyunca Strateji ve Tabiye, Çev., Feridun Ergin,
Ankara 1945.
YÜKSEL, Ahmet, ‘’ Osmanlı Sefer Organizasyonlarına Taşradan Bir Bakış: Sivas
Şehrinde Sefer Hazırlıkları’’, Cumhuriyet Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek
Lisans Tezi, Sivas 2009.

Yorumlar

Popüler Yayınlar